Samsun Üniversitesi Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), Öteki Buluşmalar 2020 Güz Dönemi kapsamında Dr. Servet Gündoğdu’nun moderatörlüğünde Samsun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Aydın’ı ağırladı. Samsun Valisi Dr. Zülkif Dağlı ve çok sayıda izleyicinin katılımıyla online bir platform üzerinden gerçekleştirilen programda “Batı Hristiyan Düşüncesinde İslam ve Hz. Muhammed Algısı” başlığı altında Prof. Dr. Aydın, Batının İslam’a ve Müslümanlara bakışı, Hz. Muhammed’e yapılan saldırıların nedenleri, İslamofobi gibi konularda değerlendirmelerini izleyenlerin dikkatine sundu.
“Batı teolojik olarak İslam’ın ortaya nasıl çıktığını ve geliştiğini anlayamıyor”
İslam’a ve Müslümanlara yapılan saldırıların nedenlerine değinerek sözlerine başlayan Prof. Dr. Aydın, “Aslında Batı tarihine baktığımız zaman, İslam ve Müslümanlar tarafından Batıya bugünkü kadar hiç meydan okunmamıştı. Bu meydan okumayı olumsuz anlamda almıyorum sadece aynı zamanda rakip olma, dönüştürmeye sevk etme, kendini tekrar düşünceye sevk etme anlamında alıyorum. Çünkü Batı günümüzdeki kadar Müslüman’ı tarih boyunca içinde hiç barındırmamıştı. Bugün Batı dünyasında 25 milyon civarında Müslüman varlığı var.Bu Müslümanlar da geçmişte olduğu gibi sadece kültürel Müslümanlar değil, aynı zamanda dini değerleriyle, sembolleriyle, minareleriyle, giyim tarzlarıyla, yaşantılarıyla, helal gıda uygulamalarıyla beraber Batı kültüründe daha fazla görünür olmaya başladılar. Temel problem de bu görünür olmaktan kaynaklanıyor aslında. Öteki taraftan da İslam’ın dışında başka hiçbir din de bu kadar tahrip edilmedi. Dinler tarihine baktığımız zaman,Batının perspektifinden bakıldığında da en fazla tahrik edilen, tahrip edilen, değerlerinin en fazla karikatürize edildiği veya değerleriyle en fazla dalga geçilen, küçümsenen din de İslamolarak karşımıza çıkıyor. Peki, bunun nedeni ne, niye İslam’la ilgileniyorlar?Bu soruya teolojik, politik ve kültürel yaklaşımlarla cevap verilebilir ama ben temelinin teolojik olduğu kanaatindeyim. Bunu daha iyi anlayabilmek için İslam’ın geldiği coğrafyaya bakmamız gerekiyor. İslam, Arap Yarımadası’nda Kureyş kabilesinde ortaya çıktı. Hz. Muhammed Kureyş kabilesinin bir mensubu olarak ortaya çıkıyor. Kureyş kabilesindeHz. Peygamber’e gelen vahiyler üzerine kurulu olan İslam,Kureyş’in dışına çıkıyor. Önce Medine’de devletleşiyor. Daha sonra Mekke’yi kontrol altına alıyor. Arabistan’ı da kontrol altına aldıktan sonra Suriye, Irak ve Mısır’da hızlı bir yayılma sürecine giriyor. Peki bu topraklar kimindi o dönem diye baktığımız zaman Roma’nın topraklarıydı. Roma o dönemin süper gücüydü ve dini Hristiyanlıktı. Hristiyanlık kendini Tanrı’nın İsa’da bedenleşerek yeryüzünde tesis ettiği bir din olarak algılıyor. Kureyş kabilesinde ortaya çıkan bir dinin bir mesajının çok kısa bir süre içinde önce Arabistan’da daha sonra da Roma’nın kontrolü altındaki topraklarda hızlı bir şekilde yayılarak Tanrı’nın kurduğu bir dine yani Hristiyanlığa nasıl rakip olduğunu anlayamıyorlar.Batının aslında sorunu bu. Batının bu sorunu, teolojik olarak İslam’ın nasıl ortaya çıktığını ve geliştiğini anlayamamasından kaynaklanıyor. Bu teolojik anlayış bugün de devam etmektedir.” dedi.
Yaşananlarda kilisenin de rolü olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Aydın, “İslam-Batı ilişkilerinde tarihsel süreçte baktığımızda, bu ilişkinin,geçmişte Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında yaşanan çatışmalar, rekabet ve savaşlara dayandığını söyleyebiliriz. Kilise,İslam ve Müslüman düşmanlığına dayanıyordu. Çünkü kilisenin kendini kurgulamak için İslam’ı ve Müslümanları düşman olarak göstermesi gerekiyordu. Örneğin, reform öncesi dönemde yani Fransa üzerinden Avrupa’ya İslam gittiğinde Katolik kilisesi kendi gücünü tahkim etmek için, kuvvetlendirmek için İslam’ı ve Müslümanları öteki olarak nitelendirmek suretiyle kendine bir zemin aramıştır. Kendi durduğu zemini de İslam ve Müslümanlar üzerinden kurgulamıştır. Onun için kilise, İslam karşıtlığına dayanıyor.” dedi.
“Kur’an’dan ziyade Hz. Peygamber’in üzerine gidiyorlar”
Daha ilk dönemden itibaren Hz. Peygamberle ilgili ağıza alınmayacak ifadeler kullanıldığını ve o döneme göre bugün yaşanan karikatür krizlerinin hafif kaldığını aktaran Prof. Dr. Aydın, “Hz. Peygamberle ilgili ağıza alınmayacak en çirkin ifadeleri zaten kullandılar. Örneğin, bir yazar diyor ki Muhammed aslında bir kardinaldi. Vatikan’a gitti, Papalığa adaylığını koydu. Papa seçilemeyince kızdı ‘Ben size gösteririm.’ dedi, Mekke’ye gitti, orada Muhammedizmi kurdu ve kendini Papa seçmeyenlerin canına okudu. Dante’nin İlahi Komedyasına baktığınız zaman bir cehennem tasviri var orada. Hz. Peygamber’i Hz. Ali ile beraber cehennemin en alt katmanında yanan biri olarak tasvir ediyor. Yani sadece teologlar, siyasiler ve kilise yetkilileri değil, aynı zamanda şairler ve yazarlar Hz. Peygamber hakkında ciddi anlamda olumsuz imajlar üretmişlerdir. Bunun nedenini Norman Daniel 1970 yılında yazdığı İslam ve Batı adlı eserinde görüyoruz. Bu eserde Normal Daniel diyor ki “Biz Hristiyanlar tarihsel süreçte bütün gayretimizi Hz. Muhammed’in peygamber olmadığını ispat etmeye yöneltmiştik. Çünkü eğer Muhammed peygamber değilse ona gelen vahiyler de vahiy değil, dolayısıyla Muhammed peygamber değilse, Kur’an vahiy değilse İslam’ın yok olup gideceğine inanıyorduk ama bunu bir türlü başaramadık.”Bu gerçekten önemli. Kur’an’dan ziyade Hz. Peygamber üzerine gidiyorlar. Niye? Çünkü biz Kur’an-ı Kerim’i Hz. Peygamber’den aldık. Hz. Peygamber Hira’dan indiğinde ona vahiy geldiğinde biz ona inandık, iman ettik. Şahit getirmesini istemedik. Onun için peygamberi ortadan kaldırdığınızda, imajını ortadan kaldırdığınızda İslam da yok olup gidebilir düşüncesi hâkimdi. Orta Çağ’dan günümüze kadar devam eden bir algı operasyonu var. Bu hala devam ediyor. Günümüzde medya aracılığıyla karikatürler aracılığıyla görseller üzerinden İslamofobi, bize yeni bir şeymiş gibi sunuluyor. Fakat bu yeni bir şey değil,” dedi.
İslamofobi’yi Batının yaptığı modern bir çağın ırkçılığı olarak gördüğünü ifade ederek sözlerini sürdüren Prof. Dr. Aydın,“İslamofobi nefret ve korku nedeniyle İslam ve Müslümanlara yönelik yapılan ayrımcılıkları kapsıyor. Örneğin, bir araştırma yapılıyor. Bir kişi iş başvurusunu farklı kültürlerden farklı isimlerle yapıyor. Bir de Müslüman ismi kullanarak başvuru yapıyor. Aynı niteliklerle fakat farklı isimlerle başvurusu kabul edilirken isminin Müslüman olduğu durumda işe kabul edilmiyor. Yine başka bir örnek çok yakınımdaki birinin başına geldi. Bir öğrencim öğretim görevlisi olarak Almanya’ya gitmişti. Başörtülü olduğu için kendisine ev verilmedi ve ev tutamadı. Bir hocamızdan rica ettik, evi o tuttu kendisine.” dedi.
“Batıda en çok Hz. Muhammed’in biyografisi okunuyor”
Peygamberler arasında hayatı ortada olan ve bilinen tek peygamberin Hz. Muhammed olduğunu aktaran Prof. Dr. Aydın,“Diğer peygamberlerin hayatı hep dinin mensupları tarafından anlatıldığı kadarıyla bilinmektedir. Bizleri birleştirecek olan temel unsur Hz. Peygamber’dir. Onu örnek alınamaz bir şahsiyet haline getirdiğinizde herkes kendi kendine bir din kurar ve bu İslam’a zarar verir. Müslümanlar en fazla Hz. Peygambere değer veriyor. Batı da bunun bilincinde ve bu yönde baskılar yapıyor. Batı, Hz. Peygamberin üzerine giderek Müslümanları şiddet içeren eylemlere teşvik etmek istiyor ve onları Avrupa’dan göndermek gibi bir düşünceleri var. Ayrıca Batıda bir anket yapılıp en çok hangi kişinin biyografisini okumak istersiniz diye sorulduğunda en fazla okunmak istenen Hz. Muhammed’in hayatı oluyor. Çünkü insanlar yapılan baskıların sonucunda Hz. Muhammed’i daha fazla merak ediyor. Batı İslam’ı o kadar iyi araştırmış ki bizi bizden daha iyi biliyorlar. Hangi durumda nasıl davranacaklarını ona göre planlıyorlar. Ancak dünyanın neredeyse yarı nüfusunu Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler oluşturuyor. Bu bakımdan hep birlikte yaşamayı öğrenmemiz lazım. Benim bu konuda hep söylediğim bir sözüm var. Ya birlikte yaşayacağız ya da helak olacağız.” şeklinde konuştu.
Görüşlerini aktararak söyleşiye katkıda bulunan Samsun Valisi Dr. Zülkif Dağlı, “Bu benim çok yakından takip ettiğim bir konu. İslam ve Müslümanlar aleyhine yapılan eylemlere, sokaklara dökülüp seviyesi düşük eylemlerle yanıt verilmesi yerine daha nezih ve bilimsel çalışmalarla karşılık verilmesi gerekiyor. Medya, hukuki mekanizmalar ve think tank oluşumlarıyla daha sistemli bir şekilde ilerlenmesi gerektiğini düşünüyorum.” dedi.
“Batı Hristiyan Düşüncesinde İslam ve Hz. Muhammed Algısı” başlığı altında aktif katılım ve sohbet havasında gerçekleşen program, dinleyicilerin soru ve katkılarıyla sona erdi.