Prof. Dr. Nilgün ÇELEBİ: “Geçmişten getirilen her şeyin bugün yaşadığını düşünüyorum.”

Haberler - 4 yıl önce

Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (DÜSAM), Sosyoloji Güncesi kapsamında, Arş. Gör. Vefa Kaya ve Arş. Gör. Büşra Nur Topal’ın moderatörlüğünde, Prof. Dr. Nilgün Çelebi’yi ağırladı.

Online bir platform üzerinden gerçekleşen programda “Türkiye’de Sosyolog Olmak: Mübeccel B. Kıray” başlığı altında yaptığı konuşmayla Çelebi, sosyoloji zanaati üzerine gerçekleştirdiği önemli değerlendirmelerin ardından Mübeccel B. Kıray’ın Türk sosyoloji tarihindeki yeri ve önemine değinerek Kıray’ın toplumsal önemini izleyenlerin dikkatine sundu.

Konuşmasına insan birliktelikleri olarak tanımlanan socius kavramının uzanımlarını tarif ederek başlayan Çelebi, yalnızca ulus-devletin sivil toplum birlikteliklerinden bahsedilemeyeceğini ifade ederek toplumsal ve toplum üstü birliktelikler üzerinde durdu. Bilimsel sözün ölçütlerini tartışmaya açan Çelebi, bilimsel, teorik ve ampirik bilgi arasındaki denklemin bilimsel sözü oluşturduğunu ifade ederek şunları söyledi: “Sosyal teori ve sosyal hayatın verilerini birleştirdiğimiz zaman sosyolojik bilgiye ulaşmış oluyoruz. Sosyolojik bilginin kendi içinde böyle bir denklemi var”. Konuşmasının devamında, devlet örgütlenmesinin ve yaşanılan çağ ile sürdürülebilir ilişkiler kurulmasına yönelik bir çabanın, sosyolojik bilginin elverişli bir araç olarak sahneye çıkmasını sağladığını ifade eden Çelebi, Türk aydınlarının sosyolojiyle kurduğu bağın, zihinsel ve eylemsel olarak mücadele etmenin bir yansıması olduğunu belirtti. Sözlerini “Fakat şöyle bir durum var, sosyoloji ne de olsa bir bilim dalı. Her ne kadar Auguste Comte da kendi yaşadığı dönemdeki Fransa’nın sorunlarına çözüm üretmek için geliştirmiş bile olsa Comte bir bilim insanı. Çekirdekten bir siyasetçi değil. Bir politikacı değil. Bir militan hiç değil…” değerlendirmesiyle sürdüren Çelebi, toplumsal gerçekliğin kavramsal zemine taşınmasının önemi üzerinde durup, olayları bilgiyle yoğuran bir akıl yürütme yöntemine değindi. Sosyolojik bilginin sosyal hayatın verisiyle işlenmesine değinerek konuşmasını sürdüren Çelebi, bu sayede Mübeccel Kıray’ın yöntemine dair olan bölüme doğru bir köprü kurdu.

Çelebi, Türk sosyal bilimcilerinden Mehmet Ali Şevki’nin araştırma yönteminin, memleketi kurtarmaktan çok incelediği nesnenin gerçekliğini ortaya çıkarmaya yönelik olduğunu fakat Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin kadar sosyoloji tarihinde adına yer verilmediğini ifade ettikten sonra Hitler etkisiyle Almanya’dan Türkiye’ye gelen Gerhard Kessler’in Türk sosyolojisinin gelişimindeki etkisine değindi. Türkiye’de Sosyoloji bölümlerinin ilk gelişim aşamalarına yönelik özgün bir ayrımda bulunan Çelebi sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ziya Gökalp’in çizgisi idea yönelimli ve polity merkezli, polity ifadesini devlet anlamında kullanıyorum, devlet merkezli bir sosyoloji anlayışı var. Devleti yüceltmek isteyen ve bir ideal uğruna, yüce bir kavram uğruna gidiyor. Prens Sabahattin ise veri yönelimli. Veri topluyor ve benim socius dediğim, her türlü insan birlikteliklerinin, ki devlet örgütlenmesi içerisine girmesi şart değil, tanınmasını sağlayan bir anlayış. Prens böyle bir çizgiyi sürdürüyor. Kessler’in etkisi ise ilk kez toplum merkezli, sorun çözmeye yönelik, veri toplayıcı ve araştırma yapıcı, veri yönelimli bir sosyoloji anlayışı geliştiriyor. Fahri Fındıkoğlu’yla da bu noktada iyi bir işbirliği içerisinde oluyorlar. Ve hemen arkasından da işte Behice Boran ve Mübeccel Kıray geliyor.”

Bu sözleriyle Çelebi, Mübeccel Kıray’ın toplum merkezli ve hayata yönelik sosyoloji anlayışının öncüllerini tanıttıktan sonra Mübeccel Kıray’ın Kessler’e yakın anlayışını şu sözlerle ifade etti: “Artık devleti kurtarmak, devleti yönetmek, Kessler ile birlikte yavaş yavaş sosyologların misyonu olmaktan çıkıyor. Ne oluyor? Toplum merkezli, içerisinde yaşadığımız toplumun sorunlarının, yapılanmasının tespitiyle bir kavram geliştirme ve sorunları çözmeye geçiliyor. Ama bu içerisinde yaşanılan devletin insan topluluğu. Toplum dediğimiz bu, devletin içerisindeki insan birlikteliği. Behice Boran, Mübeccel Kıray, Emre Kongar, Birsen Gökçe o çizgide bunu izliyor.”

Mübeccel Kıray’ın Kessler etkisiyle veri yönelimli sosyoloji anlayışını sürdürdüğünü ve toplum merkezli bir sosyal bilimci olduğunu ifade eden Çelebi, Kıray’ın Kessler’den farkını sorun çözmeye yönelik bir anlayışı benimsememesi olarak ortaya koydu. Kıray’ın olayları kavramsal zemine taşımaya yönelik bir çabası olduğunu belirterek konuşmasını sürdüren Çelebi, toplum merkezli sosyoloji yapmanın eksiğinin ise, toplumu 1923 ile başlatmak olduğunu ifade etti.

Prof. Dr. Nilgün Çelebi, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

“Emre Kongar’ın kitabında çok açık belirtilen bir şey var: Toplumu Cumhuriyetin kuruluşuyla başlatma… Toplum merkezli olmak bu demek deniliyor; toplum Cumhuriyet ile başlar. Oysa o gün doğmadı bu toplum. Ben o kuşağın tüm sosyologlarında bu eksikliği görüyorum. Ben geçmişten getirilen her şeyin bugün yaşadığını düşünüyorum. Bugün zaten yaşamıyorsa müzelik demektir. Dün, bugünün içerisindedir. Derin bir bakış, dünü bugünde görür. Dünü yaşatmak ancak böyle olur. Bugünün içerisinde dünü görebilmekte; dünü bugüne monte etmekle değil.”

Aynı zamanda DÜSAM Youtube kanalında kaydı yayınlanan “Türkiye’de Sosyolog Olmak: Mübeccel B. Kıray” başlıklı konuşma, dinleyenlerin aktif katılımı, soru ve katkılarıyla sona erdi.

Öğrenci Destek