Samsun Üniversitesi Düşünce ve Sanat Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, doktora çalışmasına dayanan “Din, Devlet, Millet: Diyanet İşleri’nin 95 Yıllık Hikâyesi” adlı kitabını konuşmak üzere Dr. Mehmet Talha Paşaoğlu’nu ağırladı. Öteki Buluşmalar dizisi kapsamında 22 Nisan 2020 Çarşamba günü gerçekleşen “İdare İşlevinden Milli Birliğe Diyanet’in İzleği: Özerk Olmayan Özne” başlıklı sunum, koronavirüs salgını nedeniyle Zoom uygulaması vasıtasıyla gerçekleştirilen ilk online buluşma oldu. Hazırladığı doktora tezi çerçevesinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşundan bugüne uzanan öyküsünü aktaran Dr. Paşaoğlu, kurumun tarihsel gelişimini açıklamak üzere anahtar bir işlevi olduğuna inandığı “izlek bağımlılığı” kavramını açıklamakla söze başladı.
En geniş anlamıyla geçmişin bugün üzerindeki belirleyici etkisini vurgulayan bir kavram olan izlek bağımlılığı, tarihin kritik dönemlerinde yapılan seçimlerin alternatif pek çok güzergâh içerisinde belirli bir patikanın inşasına ve daha sonra üzerinde inşa edilen sürecin patikaya bağımlı olarak geliştiğine işaret ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurumsal tarihini izlek bağımlılığı kavramı çerçevesinde değerlendiren Paşaoğlu, böylece kurumun kuruluştan itibaren kopuşlardan ziyade süreklilik içerisinde bir gelişim gösterdiğine dikkat çekti. Paşaoğlu, ardından Türk siyasal hayatında yaşanan gelişmelerin geniş çerçevede Türkiye’de din-siyaset ilişkisini, dar anlamda ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurumsal tarihini şekillendirdiğini ifade etti. Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tarihsel gelişimini çeşitli dönemlere ayırarak kategorilendirmeyi işlevsel bulan Paşaoğlu, her dönem öne çıkan temalar üzerinden Diyanet’in gelişim çizgisini ortaya koymaya çalıştı. Tek Parti Dönemine tekabül eden (1924-1950) ilk döneminde, Başkanlığın henüz proto-kurumsallaşma aşamasında olduğunu ve dönemin din politikalarının etkisiyle idare işleviyle sınırlı bir yetki alanı olduğunu vurguladı. Çok partili siyasi hayata geçilmesiyle birlikte “komünizmle mücadele” çerçevesinde toplumun “dinî ve manevi gücünün” artırılmasının tartışıldığını ve Demokrat Parti’ye “din kozunu” vermek istemeyen Cumhuriyet Halk Partisi elitlerinin din politikasında bir açılıma gittiklerini anlatan Paşaoğlu, 1950’de başlayan DP iktidarında Diyanet’in idare işlevinin esnetildiğine dikkat çekti.
“1950’den sonra Diyanet daha serbest bir söylem üretme alanına sahip olmuş oldu”
Dinî Yayınlar Döner Sermayesinin kurulması gibi çeşitli yasal düzenlemelerle toplumsal etki alanı genişletilen kurumun 1950-1965 yılları arası dönemde yayınları ve faaliyetleri aracılığıyla 1927’de basılan ilk Türkçe hutbe kitabından beri süregelen resmî söylemini yaygınlaştırmaya olanak bulduğunu ifade eden Paşaoğlu, kurumun bu dönemde genişleyen yayın faaliyetini analiz ederken şu ifadeleri kullandı: “1950’den sonra Diyanet daha serbest bir söylem üretme alanına sahip olmuş oldu. Ancak elbette bu söylem üretme alanı hiçbir zaman Cumhuriyet’in kurucu değerleri diye özetleyebileceğimiz resmi ideoloji çerçevesinin dışına çıkmamıştır. Her zaman için bu anlamda Diyanet’in yayınları ile Cumhuriyet ideolojisi arasında bir uyum olduğunu görüyoruz.” Bu dönemde TBMM’de yapılan tartışmalarda din ve vicdan hürriyeti alanının genişletilmesi, din eğitimine daha fazla önem verilmesi gibi hususların öne çıktığını belirten Paşaoğlu, dönemin politikaları çerçevesinde Diyanet’in öne çıktığını ifade etti. Diyanet’in üçüncü dönemine tekabül eden 1965-1982 yılları arasında, Türkiye’de siyasal şiddetin yükselişi ve devletin pek çok kurumunun süreç içerisinde politize olmasının da etkisiyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurumsal düzeyde siyasallaştığını ve anti-komünist bir söylem içerisinde yer aldığını ifade eden Paşaoğlu, özellikle 12 Mart ve 12 Eylül gibi darbe dönemlerinde Diyanet’in resmî yayın organlarında yer alan yazılarda militarist bir tutum sergilediğini vurguladı. Diyanet’in ilgili dönemde yayınlarını inceleyen Paşaoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Kendi faaliyet ve yayın alanının dışında ve ötesinde ortaya çıkan bir militarist dilin döneme hakim olduğunu görüyoruz.” Bu dönemde kurumun siyasallaşmasının kurumsallaşma adımlarının atılmasını zorlaştırdığına dikkat çeken Paşaoğlu, Diyanet’in iktidar değişimlerine rağmen istikrarını koruyan bir kuruma dönüşmesinin 1978-1986 arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Tayyar Altıkulaç döneminden itibaren mümkün olabildiğini vurguladı. 12 Eylül sonrası dönemde Türkiye’de din-siyaset ilişkilerinin yeniden dizayn edilmesi sonucu dinin milli birlik ve bütünleşmeye imkân sağlayan sosyolojik işlevinin önem kazandığına dikkat çeken Paşaoğlu şöyle dedi: “Dinî söylemleri ve pratikleri yönetmede tek yetkili merci – tekel – olması amaçlanan Diyanet İşleri Başkanlığı, bu uğurda tanınan geniş yetkiler ve sık sık artırılan bütçe sayesinde kurumsallaşmasını tamamlamıştır fakat 1980’lerde dinin bir kamu hizmeti olarak halka sunulması hususunda tek değil ancak devletin tanıdığı tek kurumsal aktör olarak öne çıkmıştır.”
“Diyanetin özerkliği tartışmaları 1990’larda başladı”
Diyanet’in kurumsallaşmasını tamamlamasıyla birlikte Diyanet Dergi aracılığıyla milliyetçi ve vatanperver ulus-devlet vatandaşı inşa etme hususunda öteden beri üstlendiği misyonu artık güçlü bir toplumsal aktör olarak Diyanet Dergi ve hutbeler aracılığıyla üstlendiğine dikkat çeken Paşaoğlu, 1990’larda özerklik tartışmalarının başladığını ifade etti. Özellikle 1980’lerin sonunda ve 1990’lı yıllarda Alevilik tartışmalarının gündeme geldiğine işaret edilen yayında Paşaoğlu, Aleviliği ve diğer inançları dışlayan/mahkum eden tutumun 1950’lerdeki Müşavere Heyeti kararlarında izleri sürülebilecek olan “zararlı neşriyat” algısıyla eskiden beri yürürlükte olduğunu vurguladı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın adı konmamış ve açıkça ifade edilmemiş olsa da Sünni-Hanefi İslam’ı benimseyen bir tutumu olduğunun bilindiğini vurguladı.
Kurumun 2003’ten itibaren 5. Dönemine girdiğini vurgulayan Paşaoğlu, AK PARTİ iktidarının ilk yıllarında kurumla görece mesafeli olarak kurulan ilişkilerin 2010 sonrasında kurumu gitgide siyasi iktidara bağlı hale getirdiğini belirten Paşaoğlu “Başkanlığın AK PARTİ iktidarı döneminde hegemonik (milliyetçi, muhafazakâr, gelenekçi) & anti-hegemonik (Batıcı, liberal, demokratik) siyasi söylemlerin birlikte taşınmasına katkı sağladığını” ve bu dönemde “milli birlik söyleminin taşıyıcısı olma” rolünü üzerine aldığını ve kurumsal kimliğini yenileyerek sürdürdüğünü ifade etti. Mehmet Talha Paşaoğlu, son olarak “izlek bağımlılığı” çerçevesinde Diyanet’in özerk bir yapıya kavuşmasının bugün mümkün olmadığını savundu. Sunumun ardından gerçekleşen soru-cevap faslında, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrası kamuoyunda tazelediği güven ilişkisini Covid-19 salgını sırasında aldığı kararlar ile zedeleyip zedelemediği tartışıldı.