Samsun Üniversitesi (SAMÜ) Rektörü Prof. Dr. Mahmut Aydın, 2005 yılında Danimarka’da Jyllands-Posten isimli bir gazetenin 2006’da da Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’nun, Hazreti Muhammed ile ilgili bazı çirkin karikatürler yayımlamasıyla Batı dünyasında yayılmaya başlayan İslam ve Müslüman düşmanlığının tarihi, siyasi, felsefi ve teolojik süreciyle ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Aydın, Müslüman-Hristiyan ilişkilerinin tarihine bakıldığında hakaret içerikli karikatürler üzerinden oluşturulmaya çalışılan Hazreti Muhammed algısının yeni bir durum olmadığını kaydetti.
Hristiyanların Hz. Muhammed’i son derece çirkin ifadelerle tasvir ettiklerini vurgulayan Aydın, şunları kaydetti:
“Bunun en önemli nedenini 1960 yılında ‘İslam ve Batı’ adlı bir eser kaleme alan Norman Daniel şöyle ifade etmektedir: ‘Biz Hristiyanlar Müslümanlarla ilk karşılaşmamızdan itibaren Hz. Muhammed’in bir peygamber olmadığını ispatlamak için elimizden geleni yaptık. Eğer Muhammed’in gerçek bir peygamber olmadığını ispatlayabilseydik İslam’ın hızla çökeceğini düşünüyorduk. Ama bunu başaramadık.’ Sözde ifade özgürlüğü iddiasıyla yayımlanan karikatürlerin ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilerek oluşturulmaya çalışılan Müslüman imajının ve bunun bir sonucu olarak Müslümanların Avrupa’dan dışlanmaya çalışılmasının Daniel’in bu itirafı üzerinden okunmasının oynanmak istenen oyunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacağı kanaatindeyim.”
“Düşmanlığın temeli Bizans ile ilişkilere kadar uzanır”
Aydın, son günlerde yaşanan olaylar açısından Batı dünyasında tırmandırılan İslam ve Müslüman düşmanlığını anlamak için İslamofobi kavramının ne zaman ve nasıl ortaya çıktığının çok iyi analiz edilmesi gerektiğini belirtti.
ABD’nin temsil ettiği Batı Bloku ile Rusya’nın temsil ettiği Doğu Bloku arasındaki çekişmeye dayalı iki kutuplu dünya düzeninin Soğuk Savaş döneminde dünyanın karşıt güç ve dengelerini oluşturduğunu aktaran Prof. Dr. Aydın, şunları söyledi:
“1989 tarihinde Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Doğu Bloku’nun çökmesi üzerine Yahudi-Hristiyan düşüncesinden beslenerek düşman ‘öteki’ üzerinden kendini kurgulayan Batı dünyası bir ‘öteki’ boşluğu yaşamaya başladı. Bunu da 11 Eylül olayı üzerinden zaten ilk dönemlerden itibaren var olan İslam ve Müslüman düşmanlığı ile doldurma yoluna gitti. Değişen bu güç dengeleriyle birlikte artık İslam ve Müslümanlar komünizm yerine yeni düşman olarak ilan edilmiş, daha doğrusu zaten mevcut olan İslam ve Müslüman düşmanlığı bu gelişmelerle daha görünür ve somut hale getirilmiştir.”
Aydın, Müslüman ve Hıristiyan dünyası arasında kadim uyuşmazlığa neyin sebep olduğu sorusunu, Türkiye’de uzun süre ders veren din bilimci ve tasavvuf uzmanı Alman şarkiyatçı Annemarie Schimmel’in tespiti üzerinden cevaplayarak, “Schimmel’e göre aslında Batılıların kabule yanaşmadığı esas nokta, bir kabilede (Kureyş) ortaya çıkan İslam dininin, çok kısa sürede dönemin süper gücü konumundaki Roma’ya ve onun Tanrı’sının İsa-Mesih’te vücut bularak kurduğuna inandığı dini Hıristiyanlığa rakip bir din haline gelmiş olmasıdır.” ifadelerini kullandı.
“İslam’ın hızla yayılışı Batı’yı tedirgin etti”
Aydın, Kur’an’ın, Hz. İsa’yı “Oğul Tanrı” olarak gören Hristiyan inancını şiddetle eleştirerek Hz. İsa’nın sadece bir peygamber olduğunu ilan etmesinin, İslam’ın Hristiyanlar tarafından açık bir teolojik meydan okuma şeklinde algılandığını vurguladı.
Bu teolojik meydan okumanın Müslümanların siyasi olarak güçlenmesiyle zirveye ulaştığına dikkati çeken Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bilindiği üzere Arabistan bölgesinde Kureyş kabilesine mensup bir peygamberin (Hz. Muhammed’in) tebliğiyle başlayan, kısa sürede tüm Arabistan’a hakim olan, daha sonra da ağırlıklı olarak Hristiyanlığın hakimiyeti altındaki tüm Orta Doğu coğrafyasını fetheden Müslümanlar, 700’lü yılların başında İslam’ı Kuzey Afrika üzerinden İspanya’ya dolayısıyla da Avrupa’ya taşımışlardır. Yine Müslümanların Kudüs’ü ve İstanbul’u fethetmeleri ve devamında da Viyana kapılarına kadar dayanması Batı Hıristiyan dünyasını ciddi manada tedirgin etmiştir.”
Prof. Dr. Mahmut Aydın, Müslüman dünya ile Batı dünyası arasında yaşanan teolojik çatışmanın bitmesinin Hristiyan aleminin alacağı tavırla ilgili olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
“Temel sorunun İslam’ın doğasından yahut Müslümanların davranışlarından kaynaklanan sebeplerden değil de bizzat İslam’ın hem teolojik hem de siyasi olarak Hristiyanlığa dolayısıyla da Yahudi-Hristiyan medeniyetine açık bir meydan okuma olmasından kaynaklandığını düşündüğümüzden Müslüman ve Hristiyanlar arasındaki çatışmanın ilanihaye devam edeceği kanaatindeyiz. Çünkü her şeyden önce İslamofobinin en önemli motivasyonunun tarihten gelen bir antagonizm olduğu akıllardan çıkarılmamalıdır. Dolayısıyla İslamofobi, Batı dünyasının kendi İslam algısının bir sonucu olduğu için bu çatışmanın ne zaman sona ereceğinin cevabını da verecek olan Batı Hristiyan dünyasıdır.”
“İslam tehdidi miti, her kapıyı açan maymuncuk”
Batı dünyasının Müslüman kimlikli kişilerden kaynaklanan en ufak olumsuzlukları hiç tereddüt etmeden İslam dinine mal etmelerinin, Hz. Muhammed’e duydukları kin ve nefretin açık ifadesi olduğunu kaydeden Aydın, “Batılıların her fırsatta Hz. Muhammed’e saldırmalarının en önemli nedenlerinden birinin, onların saldırılarına haklı olarak karşı çıkan Müslümanların sergileyecekleri olası şiddet içerikli tepkilerden yola çıkılarak her bir Müslüman’ın aslında potansiyel terörist olduğu algısının oluşturulmaya çalışılmasıdır.” diye konuştu.
Aydın şunları kaydetti:
“Bu ve benzeri araçlarla oluşturulan İslam ve Müslüman algısı, bir yandan İslam coğrafyasındaki işgalleri meşrulaştırma fonksiyonu görürken, diğer yandan da Batı toplumu içinde yaşayan Müslümanları dışlama, ötekileştirme amacına da hizmet etmektedir. Yine Batı’nın İslam ezberini hiçbir şekilde bozmadığı ve (Uluslararası ilişkiler ve İslam Teolojisi Uzmanı) John Exposito’nun da vurguladığı gibi zaten tarihi bir ön yargıya sahip olan Amerikan ve Avrupa siyaseti ve medyasının, üretilen ‘İslam tehdidi miti’ni başları sıkıştığında her kapıyı açan bir maymuncuk gibi sürekli olarak gündemde tutarak kendilerini meşrulaştırma yoluna gittikleri Fransa lideri Macron’un son günlerdeki aymazlıklarında görüldüğü gibi aşikardır.”
AA